Hacı İzzet

Maraş’ın sokaklarında, elinde fenerle dolaşan bir adam vardı. Kıtlık yıllarının ortalarında, kimsenin nereden geldiğini, kim olduğunu, hâttâ adının ne olduğunu bilmediği bir adam, yaz-kış ve gece-gündüz elinde eski bir gemici feneriyle dolaşırdı.

Diyojen’in elinde feneriyle gece ve gündüz dolaştığını, soranlara “adam” aradığını söylediğini herkes biliyordu ama bu adam kimdi? Diyojen’i taklit edecek, soytarılık edecek bir adama benzemiyordu.

Kimseye eyvallahı olmayan bir tavrı vardı. Elindeki feneri, neden taşıdığını soranlara, aynen Sinop’lu filozof gibi (Diyojen bir Sinop’ludur) “Adamarıyorum, adam, şöyle adam gibi bir adam” dediğini eskiler anlatırlardı.

Halk onu bir kahraman, tarihin geçerken unuttuğu, rüzgârların Maraş’a attığı bir velî kabul ediyordu. Gerçekten bir insan nasıl bu kadar her şeyden müstağni olabilirdi. Kimseden bir şey istemediğine, verilenleri reddettiğine göre ne yiyip-içiyordu? Nerede yatıyordu, bakımını kim veya kimler yapıyordu, belli değildi.

Üzerinde yaz-kış, her tarafı yamalı ama temiz bir salto, pardesüye benzer bol bir üstlük vardı. Onu sırtından hiç çıkarmazdı.

Çok nâdir de olsa bir gün, bir akşamüzeri, kendi değerlemesine uygun bir kişinin, bir esnafın yüzüne bakar, bir süre bakar, sonra gözlerini yere indirir “bugün akşama çorbayı sizde içeceğiz” derdi. Ki, bu esnaf için neredeyse piyangoydu. Taşkın ve dengesiz davranışları olmadığı ve gerekli-gereksiz konuşmadığı için herkesin kapısı ona açıktı. Ama o ancak, kendi gönlünce seçili kapıların eşiğini aşardı.

Yolda sokakta, şehrin divânelerine yapılan cilveler ona asla yapılmazdı. Yapılamazdı. Kendine soru soran olursa bir süre onun yüzüne bakar, bazan cevap verir, fakat verdiği cevap anlaşılmazdı. Bazan da sual sahibi kişinin yüzüne, gözlerine, gözlerinin ta içine bakar, belki üç-beş saniye süren bu bakıştan sonra arkasını döner, yürür giderdi, cevap vermezdi. Bu, sorunun değeriyle ilgili olurdu.

Zenginlerle arası pek iyi değildi. Daha önce nasıl bir imtihan yaşamıştı ki, zengin ailelerin yanına yaklaşmazdı. Ticarethanelerinin önünden geçerken de, dönüp vitrine veya kapısına bakmaz, yönünü ters tarafa çevirir ve mırıldanırdı: “Zengin, adam olmaz.. Zenginden adam olmaz. Zenginlik kişiyi adam etmez..” der, bunu birkaç defa aynı kelimelerle tekrarlar, sonra geçip giderdi.

Zamanının tanınmış hocalarından biri, muhtemelen Karamanlı Fakısı, onu aşağılar veya azarlar tarzda bir söz sarfetti. Bunu o da duydu. Ve o hocaya karşı tavır aldı. Uzun süre ona zıt gitti. Tavır alması ve protestosu da kendi usûlünceydi elbette. Maraş’ta fare kapanına “fak” denilir. Ve seyyar satıcılar, omuzlarına aldıkları sırıkların üstüne, hanımlara satabilecekleri gereçleri asarlar, bağırarak satış yaparlardı. Fak da böyle satılırdı.

Nerden bulduysa yakaladığı üç-beş fareyi bu kapanlardan üç-beş tanesinin içine koydu, sırığa bunları astı ve Fakı’nın peşine düştü. (Fakı, eski “fakîh” kelimesinin galatıdır. Maraş’ta ve her yerde doğru kelimenin telaffuzu zor olduğu için “fakı” veya Fahı denilir ve geçilir).

Fakı’nın peşinden, özelikle esnafın ve halkın kalabalık olduğu yerlerde, kapanlardan, yani sıçan faklarından birinin kapısı açar, içerdeki fareyi serbest bırakır, halkın telaşla ve bağırarak etrafa kaçışına aldırmaz, bağırırdı: “Haydin fakı, cardın fakı, sıçan fakı, sıçan fakı!..”

Takibedilen Fakı, meseleyi bildiği için lâhavle çeker, “yahu yapma mübârek” diyerek çıkışır, çâresiz o önde, bizimki arkada yürüyüş devam ederdi. Sonra araya şehrin eşrâfı girdi. Etkili olmadı, demek çok kırılmıştı. Sonra evine ziyarette bulunduğu, yani değer verdiği ailelerden biri, rica-minnet, onu bu işten vazgeçirdiler.

Neden sonra, bir vesile ile bu şahsın nüfus cüzdanına rastladılar. Adı “İzzet” idi. Soyadı hanesinde “Gezer” yazıyordu. Yusuf Cemil adlı bir kimsenin Fatma kadından doğma çocuğu imiş. Doğum tarihi hizasında ise 297 yazıyordu. Gazipaşa Restebâiye nüfusuna kayıtlıydı.

&*    &*    &*

Hacı İzzet (böyle çağrılıyordu), gerçekten hacı mıydı, kimse bilmiyordu. Resmi törenler onun güllerinin açtığı toplantılar olurdu. Bir deveye biner, bezek’e mutlaka iştirak ederdi. Çok keyiflenirdi. İlk defa orada, ağırbaşlı tavrından soyunur, çocuklaşır, ellerini birbirine vurur, alkış tutar, çocukların “yaşa, varol” çığlıklarına, ta gönülden kopup gelen gülücüklerle cevap verir, çok mutlu olurdu.

Genç bir polis komseri evlenmişti ve yol üstü kiralık bir evde eşiyle oturuyordu. Hacı İzzet o sokaktan geçerken, mutlaka, gece veya gündüz, elindeki ucu hafif tokmaklı çomağıyla kapıya birkaç defa vurur, içerdekilerin duyabileceği kadar bir sesle: “Çocuk, meyvesiz ağacı keserler, haa..” der, yürürdü. Komserle aralarında, onun hoşlanmayacağı bir olay mı geçmişti, yoksa o gelecekle ilgili bir şeyler hissediyor ve o konuyla ilgili ikâzda mı bulunuyordu, belli değildi.

İnsanlar bunun sırrını ne komsere sorabildiler, ne de İzzet Efendi’ye.

Hacı İzzet’in önemli özelliği geçmişiydi. Halkın hayranlığı onun, Maraş Harbi sırasındaki Alperen edâsınaydı. Evlerde efsane olarak anlatılırdı. İngiliz frenkinden sonra şehri işgal eden Fransız devriyelerinin ve karakollarının arasında, elinde meşhur feneriyle korkusuzca dolaşır ve direnişçi Türk kuvvetlerinin arasındaki iletişimi sağlardı. Onu zararsız bir meczûp kabul eden işgalciler, herkese karıştıkları ve milletin canını burnuna getirdikleri halde ona dokunmuyorlardı. O, zararsız bir deli, bir meczûp, ortalıkta elinde fener, “adam” arayan bir saf kişiydi. Fakat, kurtuluş meşâlesinin, diğer çıraları tutuşturması onunla mümkün oluyordu.

Maraş’ın yerlisi Ermeniler, daha önce lokmalarını onlarla paylaşan komşularını bazan ispiyonlayarak, bazan kolundan, yakasından sürüyerek işgalcilere teslim ediyorlar, onların insanlık dışı işkencelerine keyifle seyirci oluyorlardı. Onlar da Hacı İzzet’e değer vermediklerinden, İzzet Efendi, taşıdığı çok önemli istihbaratlarla bu zulümü en aza indirmeye çalışıyordu. Bıkmıyor, usanmıyordu ve daha önemlisi, yorulmuyordu.

Onun “adam arıyorum” diye devamlı tekrar ettiği lâfı Maraşlılar: “Davranın Müslümanlar, zaman gâzâ vaktidir ve gâzâlara ancak adamlar gider.. Ben de o adamları arıyorum.. Kalkın.. Şimdi kalkmayacaksanız ne zaman kalkacaksınız?” şeklinde anlıyor, algılıyor ve gerçekten heyecanlarını katlıyorlardı.

Yani Hacı İzzet tam bir Alperendi.

&*    &*    &*

Nasıl geldiyse, gidişi, kayboluşu da aynı oldu. Yani, bilinmez bir karanlıktan çıkıp gelmişti ve yine o karanlığın derinliğinde kaybolup gitti. Durumu neydi, okur-yazar mıydı, oğlu-kızı, karısı, ailesi var mıydı, varsa neredeydiler, neden hiç ses-sedâ çıkmıyordu ve onu evvelinden tanıyan hiç mi kimse yoktu?

Demek ki yokmuş.

Soyadının Gezer olması da demek bir hikmete bağlıymış ki, hazret sık sık kaybolur, bir yerlere gider ve gezerdi. Bir kayboluştan bir ay sonra tekrar elindeki feneriyle çarşıda görülür ve esnaflarca selâmlanırdı.

Böyle bir gezinti esnasında, Urfa’da öldü Hacı İzzet. Öldüğünde doksanüç yaşındaydı. Gerçek kimliği ancak ölümüyle âşikâr oldu.

Terekesi ilginçti Hacı İzzet’in. 81 adet kitap çıktı yattığı yerde. Dinî ve edebî kitaplardı. Üç tanesi büyük, yedi tanesi küçük tılsım mühürü, mal varlığı olarak görüldü. Dahası, topuzu “iplikten mamul” bir sopası ve bir gözlüğü, onun varlıkları arasında zapta geçti. Paraya vurdular. O günün parasıyla hepsi 835 lira 50 kuruş ediyordu. Eşyalarının tamamını bir çuvala koydular ve nüfusa kayıtlı olduğu yere, Maraş merkez, Gazipaşa (Restebaiye) mahallesi 82 hane, 66 cilt, 83 sahifeye not düşülmesi kaydıyla Maraş Tereke Hakimliğine yolladılar.

Bu esrarengiz kahraman, aklı eren Maraşlılarca şöyle değerlendirildi: “Mübârek Hayy’dan geldi, Hû’ya gitti” vesselâm..

Kamil Uğurlu

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Kâmil Uğurlu - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Karamandan.com Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Karamandan.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Karamandan.com editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Karamandan.com değil haberi geçen ajanstır.



Şehir Markaları

Karamandan.com, Karaman ile özdeşleşen markaları ağırlıyor.

+90 (532) 765 24 01
Reklam bilgi

Anket Karamanlılar yeni belediye başkanından hangi alanda çalışma bekliyor?
Tüm anketler